19 October 2019

Büyük bir şirketle sosyal girişim arasında etkili biçimde “inclusive business” türü bir ürün ya da bir hizmet üretmek için hukuki çözümler nelerdir ?

ETKİLİ BİÇİMDE “KAPSAYICI İŞ” MODELİNE UYGUN ÜRÜN VE HİZMETLER İNŞA ETMEK İÇİN HUKUKİ ÇÖZÜMLER PANORAMASI

Büyük bir şirketle sosyal girişim arasında etkili biçimde “inclusive business” türü bir ürün ya da bir hizmet üretmek için hukuki çözümler nelerdir ?

Büyük gruplarla orta boy şirketler, faaliyetlerinin sosyal ve çevresel meselelerini dikkate alma gerekliliğine giderek daha fazla muhatap oluyorlar. Uzun bir zaman, bu çehreler, şirketlerin sosyal sorumluluğu kavramına sıkıştırılmıştı. Ancak, şu son birkaç yılda, şirketler, sosyal ve çevresel sorunlara cevap veren çözümlerin yeni modeller ve yeni pazarlar geliştirmek için birer fırsat olabileceğinin bilincine varmaktadır. Geçen üç yılda, doğrudan büyük şirketlerin üst yönetimine bağlı çalışan ve bütçe ve insan gücüyle Inclusive Business’a adanmış bölümlerin doğuşuna tanık olduk. Nedir, Inclusive Business ? Yereldeki toplumsal ve çevresel ihtiyaçlardan yola çıkarak, yenilikçi ürün ve hizmetler yaratmak için, özel sektörde faaliyet gösteren orta boy şirketlerle büyük gruplar bünyesinde ekonomik ve hukuki modeller yaratmak. Bu ürün ve hizmetler, mevcut ya da gelecekte oluşabilecek bir pazara cevap verirler. Bu çerçevede, üç örnekten bahsedebiliriz :

1 – Michelin, uzun zamandır, hammadde ile lastiklerin dayanıklılığı arasındaki ilişki üzerine çalışmaktadır. Son yıllarda, şirket, dayanıklılığı daha yüksek olan kauçuk ağaçlarının dikimine, patlamayan lastikler elde etmek için Ar-GE’ye ve yüzde 80 dayanıklı malzeme ve yüzde 100 kullanılmış lastik geri dönüşümünden oluşan hammadde temelli nihai hedefiyle lastik kaplama şirketlerine yatırım yaptı.

2 – SEB Grubu, markalarıyla birlikte, ürünlerin tamir edilebilir olmasına büyük bir yatırım yaptı. Bu kullanım, kullanım ve tasarım kavramlarını derinden sorgulamaktadır. Grup, müşterilerinin, daha uzun kullanım ömrü olan ve tamir edilebilir ev aletleri arayışında olduğuna inanmaktadır.

3 – Kozmetik sektöründe faaliyet gösteren Guerlain, mevcudiyet ve kaliteleri, şirket gelişimlerinin olmazsa olmaz koşulu olan bitki ve çiçekler üzerine çalışmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin üzerindeki tehdidin kendi faaliyetlerini de tehlikeye sokacağının bilincinde olarak, şimdiden, daha sürdürülebilir bir üretim kaynağı sunacak olan faaliyet alanları geliştirmektedirler.

Bunlara paralel olarak, sosyal ekonomi ve dayanışma ekonomisi şirketleri, tamir edilebilirlik, geri dönüşüm, tarım gibi meselelerde çok ileri çözümler sunmaktadır. Şu halde, büyük gruplar ve orta boylu işletmeler ile sosyal ekonomi girişimlerinin işbirliği mana kazanır. O aşamada gündeme gelen soru ise, bu yeni tür işbirliği biçimlerini düzenleyen hukuki araçların neler olduğu sorusudur.

Büyük gruplar ve orta boylu işletmelerle sosyal ekonomi ve dayanışma ekonomisi şirketleri arasında verimli bir ortaklık amacına ulaşabilmek için, pek çok hukuki mekanizma mevcuttur. Bu mekanizmaların her biri, ortaklar arasında, onların tercihine bağlı olarak, farklı bir hukuki bağ inşa eder ve bu hukuki mekanizma, istenilen belirgin hedeflere ve yaratılması arzu edilen ilişki türüne bağlı olarak, icra edilir. Böylelikle, ortaklara, geniş bir yelpazede çözümler sunulur. Pek çok kriter yanında, uzun süreli ve derin bir ilişki isteyip istememeleri, sosyal ekonomi yapısına az ya da çok özerklik, bunların başında gelir. Bu çözümlerden bazıları, basit sözleşme ilişkileri üzerine kuruluyken (1), bazılarıysa, büyük grubun, ortağının sermayesine katılımını gerektirir (2). Her biri, akılda tutulması gereken ve belli önlemler yoluyla engellenmesi gereken saklı engeller barındırır.

1- En başta, büyük şirket ve sosyal dayanışma şirketi, kurumsal yapıları etkilenmeden, anlık sözleşmesel ilişkiler kurabilirler. Bu manada, ortaklığın öngörülen süresine göre, iki ihtimal öngörülebilir.

İlk ihtimal, bir konsorsiyum ya da belirli süreli bir şirketler birlikteliği meydana getirmektir. Burada, belirli bir işi gerçekleştirmek için, birden çok şirketin bir araya gelebilmesi söz konusudur. Bu birliktelik, konsorsiyum üyeleri arasında herhangi bir sermaye bağı olmaksızın, bir sözleşme yoluyla gerçekleşir. Öte yandan, bu birliktelikte, katılım yoluyla dahi olsa ne yeni bir şirket, ne yeni bir tüzel kişilik söz konusudur. Böylelikle, birliktelik üyesi ortakların herhangi bir sermaye katkı prosedürüne muhatap olmalarının önüne geçilir. Konsorsiyum sözleşmesi, büyük bir grup ya orta boylu bir işletmeye, bir proje bazında, sosyal dayanışma ekonomisi girişimiyle çalışma imkanı verir.

Konsorsiyumdan doğan ayrı bir şirketin bulunmaması sebebiyle, sözleşmenin temel hedefi, müdahiller arası ilişkileri uzun vadede öngörme gereği olmaksızın, salt operasyonel yönleri düzenlemektir. Bu yöntem, bu sebeple, daha çok, belirli bir ihale kazanmak gibi tek seferlik, sosyal ve dayanışmaya dönük bir yönü olan tek bir iş için uygundur. O halde, sözleşmenin, özerk bir birimin varlığı, katkılar, işten edilecek kar ve zararların paylaşımı gibi bir şirketin temel yönlerini ilgilendiren noktaları kapsam dışında bırakacak şekilde düzenlenmesi uygun olur.

Öte yandan, konsorsiyum sözleşmesi kapsamında, her katılımcının, işin gerçekleşmesindeki hak ve yükümlülüklerinin mükemmel biçimde tanımlanması gereklidir. Karar alma süreçlerinde ya da mali yönlerde ortaya çıkabilecek her türlü kararsızlığın önüne geçmek için, bu noktalar, açık biçimde, sözleşmenin maddelerinde tanımlanmalıdır. Uygulamada, taraflardan biri, projenin koordinasyonunda görev almak ve üçüncü şahıslar nezdinde temsil görevi görmek amacıyla, temsilci tayin edilir. Genel olarak, sözleşmelerin tabi olduğu genel kurallar, burada da uygulama alanı bulacaktır. Lakin, orta boy işletme ve büyük grup ile sosyal dayanışma ekonomisi şirketinin hak ve yükümlülükleri arasında belirgin bir dengesizlik olmamasına dikkat edilmelidir.

İkinci sözleşmesel ortaklık ihtimali, hem esnek olup hem de orta vadeli ilişkilere daha uygun olan, büyük grup ile sosyal dayanışma şirketi arasında bir işbirliği sözleşmesinin imzalanmasıdır. Konsorsiyumda olduğu gibi, taraflar arası ilişkiler bir sözleşme yoluyla düzenlenir. Ancak, bu halde, tarafların farklı projeler için işbirliğiyle çalışmalarını sağlayacak şekilde, geleceğe dönük daha genel bir çerçeve düzenlenir. Her yeni projede, işin detaylarını öngören ancak işbirliği sözleşmesinin sürekli ve genel çerçevesi içinde kalan bir uygulama sözleşmesi kaleme alınır. Böylelikle, taraflar, istikrarlı genel kurallar çerçevesinde, düzenli biçimde işbirliği içinde çalışabilirler, ve zaman içinde ortak bir hedefi takip edebilirler. Aynı zamanda, anlaşmaya taraf olanları bağlayan sermaye ilişki olmadığından, taraflar, gerçek özerkliklerini muhafaza edebilirler.

Sözleşmeleri düzenleyen ilkeler burada da uygulama alanı bulur. Öyle ki, taraflar, ilişkilerinin dengeli ve ekonomik bağlılığın sömürülmesinden uzak olmasına dikkat etmelidirler. Anlaşma, tarafları bağlayıcı niteliktedir ve hem diğer tarafa güven duymayı hem de dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket etmeyi öngörür. Tarafları, belirli bir süre için bağlayabileceği gibi, süresiz de olabilir. Bu son durumda, taraflardan her biri, tek taraflı olarak ve sözleşmede bu yönde öngörülen ihbar süresine riayet ederek anlaşmayı sona erdirme yetkisine sahiptir.

2) İlgili taraflar, tek seferlik projeler yerine daha uzun bir vadede, daha yakın biçimde çalışmak isterlerse, aralarında, sermaye ve yönetim bağları kurmak tercih edilebilir. Orta boylu işletme ya da büyük grup, bir sosyal dayanışma ekonomisi şirketiyle, tek seferlik bir işbirliğiyle yetinmez, onunla daha yapısal ilişkiler kurar, hatta bütünüyle ya da kısmen onu kendi bünyesine alır. Sosyal dayanışma ekonomisi işletme yapısının, şirket ya da dernek olmasına göre, iki ayrı ihtimal öngörülebilir. Her şartta, belirli önlemler öngörülmelidir.

Eğer sosyal dayanışma ekonomisi işletmesi, özel hukuka tabi bir şirketse, büyük grup ya da orta boylu işletme, en başta, o şirketin sermayesine girebilir. Payları satın alma yoluyla çoğunluk ortağı olarak, büyük grup, geniş manada, sosyal dayanışma şirketinin operasyonlarının karar vericisi konumuna gelir.

Daha sonra, ve daha kökten biçimde, sosyal dayanışma ekonomisi şirketi, büyük grup tarafından, bütünüyle devir alınabilir. Böylelikle, bu şirketin tüzel kişiliği son bulur, faaliyeti ve aktifleri, devralan büyük gruba geçer. Sosyal dayanışma ekonomisi şirketi birden çok faaliyet dalına sahipse, aktiflerin kısmı aktarımı yoluyla bu dallardan yalnızca birinin büyük gruba devri mümkündür. Bu halde, yalnızca bu branşın, aktif ve pasifleri aktarılır ve başka faaliyet dallarını işletmeye devam eden şirket, sona ermez.

Bunun aksine, sosyal dayanışma ekonomisi işletmesi, bir dernek formundaysa, anılan bu işlemler mümkün değildir. O yüzden, dernek yönetimini ilgilendiren kurallara bakmak gerekir. Bu manada, 1 temmuz 1901 tarihli Kanun, üyelere, dernek bünyesinde, gerek yönetim organlarının niteliğini gerekse bu organların yetkilerini düzenlemek için geniş bir yetki alanı tanımaktadır. Genel olarak tercih edilen, derneği, temsil yetkisini haiz bir başkan, günlük idari kararları almakla yükümlü yönetim kurulu ve daha genel sorunlarla ilgilenen ve yöneticileri seçen genel kurul etrafında yapılandırmaktır.

Dernekle ilişki kurmak için, ticari işletmeye, derneğin üyesi niteliğini kazandırmak ve derneğin genel kurul, yönetim kurulu gibi ortak organlarında, o şirkete, etkili biçimde karar alma yetkisini icra edebilmeyi sağlayacak çoğunluk kuralları belirlemek gerekmektedir.

Derneğin tabi olduğu vergi rejimine bağlı olarak, iki ihtimal söz konusudur.

Dernek, ticari vergilere tabi ise, vergisel olarak özel bir zorluk olmayacaktır; zira, dernek, Kurumlar Vergisi, KDV, Yerel Ekonomik Katkı Vergileri gibi ticari vergilere tabi olacaktır. Ancak, kar elde edildiği takdirde, kar payı ödemesi olmayacaktır. Aksi, dernek sözleşmesinin ihlali ve dolaylı olarak da, seçilen hukuki kişiliğin sorgulanması olacaktır. Böylesi bir durumda, bu derneğin, dönüştürülmesi yoluna gidilmelidir.

Dernek, ticari vergi türlerine tabi değilse, derneğin kar amacı gütmeme ilkesini sıkıntıya sokmamak için, şirketin, bu dernekle, ayrıcalıklı ilişkilere girmemesine dikkat edilmelidir. Bu durumda, dernek ile ticari işletme arasında belirgin çalışma ilkeleri öngörmek gerekecektir.

Her şartta, derneğin, kar amacı güden bir faaliyeti kendi başına yapmaması önem arz etmektedir. Hal buysa, dernek, faaliyetinden ayrı bir branş yaratabilir, ya da kar amacı güden faaliyeti bir şubeye devretmeye karar verebilir. Bu son halde, kar amacı gütmeme ilkesini sıkıntıya sokmamak için, derneğin, bu ticari işletme şubesini, kendi başına idare etmemesini takip etmek gerekir.

Yalnızca sözleşmesel yükümlülükleri değil, sosyal dayanışma ekonomisi işletmesinin yapısını da etkileyen bu farklı çözümler, büyük grubun bu tarz faaliyetlere daha fazla dahil olmasına olanak tanır. Ancak, mahzursuz değildir ve bazı önlemler almayı gerektirir.

Şöyle ki, yapısına getirilen değişiklikler sonucunda, sosyal dayanışma ekonomisi şirketinin kendi öz değerlerinin bozulmamasına dikkat etmek önemlidir. Bu bakımdan, “Kamuya yararlı sosyal girişimi” ifade eden ESUS beratı almalarını sağlayan taahhütlere bütünüyle riayet edilmelidir. PACTE Kanunu’nun öngördüğü ‘misyon sahibi şirket’ tüzüğü, o anda, gerçeğe sadık olması ve salt duyuru etkisi olarak kalmaması kaydıyla, faydalı olabilir.

Başlangıçta yer alan yöneticilerin, karar alma noktalarındaki makamlarıyla temsildeki görevlerinin devam ettirilmesi, büyük grubun vurduğu damgaya rağmen, sosyal dayanışma ekonomisi işletmesinin DNA’sının korunmasına katkı sağlar. Yöneticilerinin bağlılığı, elde edilecek sonuçlardan pay aktarımı ya da görev başına ücretlendirme gibi yollardan geçebilir.

Öte yandan, orta boylu işletmeler ve büyük gruplarla sosyal dayanışma ekonomisi işletmeleri arasındaki yakınlaşmalar, karar alma süreçlerini çok uzun ve karmaşık kılmamalıdır. Risk, hem sosyal dayanışma ekonomisi oyuncularının motivasyonunun kırılması hem de projeye gerekli olan yenileşmenin frenlenmesi olabilir. Bu sebeple, proje bünyesinde, bu aktörlere, göreceli bir özerklik tanımak ihtiyatlı olabilir.

Gördüğümüz gibi, sosyal ve dayanışma ekonomisine dayalı bir faaliyetin büyük ya da orta boylu bir işletmenin bünyesine aktarılması için tek bir çözüm yoktur. Bu katılım, özel uzmanlık gerektirecek şekilde çoklu biçimler alabilir. Yapılan tercih, taraflarca aranan hedeflere daha iyi bir uyarlamaya olanak sağlar. Yeter ki, hukuki teknikler, gerekli ihtiyatla uygulamaya konsun.

 

Oben AYYILDIZ                                                Nicolas BARGUE

La French Industry – Yönetici Ortağı         Sorbonne Hukuk Okulu’nda Öğretim Görevlisi

Yazar : Oben Ayyildiz